Logo

Logo

28 Nisan 2024 Pazar

Endülüs & Portekiz turundan geriye kalanlar... (Part 6)

Turumuzun 6. gününde Lizbon'a veda ederken Portekiz'de çalışan kent olarak adlandırılan Porto'ya doğru ilerleyeceğiz. Yol boyunca yine görülmeye değer farklı yerleri de keşfetmenin heyecanı içerisindeyiz. İlk durağımız iki katlı beyaz evleri ve sarmaşıkları ile sarılmış tarihi surları olan Obidos oluyor. 2300 yıllık Portekiz kasabası olan Obidos'da vişne likörünü tatmadan ve almadan ayrılmamanızı tavsiye ederim. Hızımızı kaybetmeden devam ediyoruz ve soluğu Portekiz'in kutsal mekanı olarak bilinen Fatima'da alıyoruz. Burası katolik hristiyanlar için dünyaca ünlü haç merkezi olarak hizmet veriyor ve din turizmine ciddi bir ekonomik katkı sağlıyor. 

Gezimizin bir sonraki noktası görülmeye değer sahiliyle şirin bir balıkçı kasabası olan Nazare oluyor. Burası Avrupa'nın önde gelen surf merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor ve kış mevsiminde Atlantik okyanusunun dalgaları 30 metreye kadar yükselebiliyor. Dolu dolu geçen bir günde sırada Portekiz'in Venedik'i olarak algılanan ve tuzuyla ünlü Aviero şehri var. Kentin içinden geçen kanallar, gondollar ve nehir köprüsü buraya ayrı bir hava katıyor. Akşam yemeğinde Portekiz'in ulusal yemeği olan Bacalhau'yu tattıktan sonra şarabıyla popüler olan Porto'ya ulaşıyoruz. Porto şarabının ününü İngiliz tüketicilere borçlu olduğunu belirtmekte fayda var. Zira İngilizler sayesinde Portekiz'liler özgürlüklerini kazanmışlar. Ertesi gün daha kapsamlı gezeceğimiz Porto'da hiç vakit kaybetmeden ufak bir ekiple - hafif yağmur çiselese bile - bir şarap evinde atıştırmalıklar eşliğinde günü tamamlıyoruz.




14 Nisan 2024 Pazar

Endülüs & Portekiz turundan geriye kalanlar... (Part 5)

Turumuzun 5. gününde açılışı UNESCO dünya kültür miras listesinde yer alan tarihi şehir Sintra'da yapıyoruz. Burada yağmurlu havaya rağmen Sintra dağlarının muhteşem manzarasını görme fırsatı elde ediyoruz. Sintra'nın kara lahana çorbasının meşhur olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Hatırlayanlarınız bilecektir, Taste Atlas okurlarının verdiği oylamadan yola çıkarak 2023 yılında Türkiye'den kara lahana çorbasını dünyanın en kötü 7. yemeği olarak açıklamıştı. :) Mağazalarda bol bol seramikler gözüme çarpıyor. Bunun nedenini araştırdığımda ünlü Portekiz kralı I. Manuel (1495-1521) seramikleri seviyormuş ve gösteriş amaçlı Sintra'daki sarayı için 16. yüzyılın başlarında onbinlerce özel çini fayans yaptırmış. Bu sayede Sintra'nın seramik çinileri dünyaya nam salmış. Yağmurdan da korunmak adına kendimi bir arkadaşımla birlikte Sintra sarayına atıyorum. Sintra sarayının içinde birçok oda ve bölümü keşfetmek mümkün. Benim açımdan en dikkat çekici olanları arasında sarnıç avlusu, saray müzesi, tahta salonu, arabesk salonu, çin odası ve kraliyet şapeli yer alıyor. Özellikle tahta salonu tavanının kuğu motifleriyle süslü olması nedeniyle oldukça etkileyici. Rivayete göre kuğu sadakat anlamına geliyormuş.

Gezinin devamında soluğu Cabo da Roca'da alıyoruz. Burası Avrupa kıtasının en batı ucu noktası olarak biliniyor; muhteşem deniz manzarası, kayalıkları ve uçurumları seyretmeye doyamayacaksınız. Cabo de Roca aynı zamanda Luis de Camoes'in "Lusiadas" adlı eserinde bahsedilen "burası dünya sonudur, buradan daha batıya gidemezsiniz" ifadesiyle de tanınır.

Ardından tam gaz yola devam ediyoruz ve bir sonraki durağımız 19. yüzyıl döneminin soylularının yaz aylarında vakit geçirmek için gittiği Atlantik kıyısındaki Cascais sahil kasabası oluyor. Günümüz Portekiz'in en zenginlerinin ve dünyaca ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo'nun da burada evi varmış. Cascais'e deniz yolu ile geldiğinizde cehennem ağzı (boca do inferno) kayalıklarının arasından ulaşabiliyorsunuz. Yaz mevsiminde okyanusta surf severleri sıklıkla görmek mümkünmüş. Yol üzerinde otobüsümüzden inmeden lüks otelleri ve sahilleriyle bilinen Estoril'den geçiyoruz. Kumar tutkunlarının uğrak noktası olan meşhur Estoril casino'sunu uzaktan da olsa görüyoruz.

Gezmelere doyamadığımız bir gün oldu ve serbest zaman için tekrardan Lizbon'a geri döndük. Burada arkadaşlarla Taste Atlas değerlendirmesine göre dünyanın en iyi yemekleri arasında gösterilen deniz mahsullü pilavını (arroz de marisco) tarifiyle ünlü olan salaş bir mekanda tattık. Büyük bir tencere içerisinde gelen yemeği 6 kişi bitiremedik, o derece doyurucuydu. Hepimizden lezzet anlamında geçer not aldı. Minik bir çarşı turu ve kahve / pasta faslı sonrası gecenin finalinde fado müziğini dinlemek amacıyla şehrin arka sokaklarında bulunan bir eğlence mekanına doğru ilerledik. Yolda Santa Justa asansörünü kullanmak yerine merdiven basamaklarını tek tek tırmanmayı tercih ettik. Muhabbet eşliğinde 2 saat kapı önünde beklemenin nasıl geçtiğini anlamadıktan sonra fado evine (casas de fado) hep birlikte girdik. Bir taraftan Sangria'larımızı yudumlarken diğer yandan kendimizi fado'nun melankolik havasına kaptırdık. Fado genellikle aşk, kayıp, ayrılık ve özlem gibi derin duyguları anlatan bir müzik türü olarak biliniyor. Burada da şarkıcılar sırasıyla ve kısa molalar vererek duygusal ve dokunaklı şekilde şarkılarını seslendirdiler.



7 Nisan 2024 Pazar

Endülüs & Portekiz turundan geriye kalanlar... (Part 4)

Turumuzun 4. gününde İspanya'ya veda edip Portekiz'e doğru hareket ettik. Benim de fazlasıyla merak ettiğim Portekiz rotamızın açılışını UNESCO dünya mirası kalıcı listesinde yer alan Evora ile yaptık. Evora latince ham yapmak anlamına geliyor. Burası eski Roma İmparatorluğu'nda Lucitania bölgesine bağlıymış ve halen günümüzde Roma'lılardan kalan tapınakları görmek mümkün. Başkent Lizbon'un doğusunda yer alan Evora 12. yüzyıla kadar müslümanların hakimiyeti sonrasında katoliklerin eline geçmiş. Müslümanlara yönelik engizisyon (Katolik kilisesine bağlı bir mahkeme sistemi) açlığı getirmiş ve gemilerle kentten uzaklaştırılmışlar. Evora'da Giraldo meydanı, Nossa Senhora kilisesi, katedrali, su kemerleri, Kemik şapeli görülecek yerler arasındadır.

Bir sonraki durağımız rehberimizin ifadesine göre Portekiz'de "şarkı söyleyen kent" olarak da bilinen Lizbon oldu. Rivayete göre Lizbon'daki insanlar eğlence hayatlarına fazlasıyla düşkünlermiş. Biz de bunu deneyimlemek için ertesi akşam bir mekanda fado müzik performansını deneyimlemek için arkadaşlarla gitmeye karar verdik (grubun öncülüğünü yapan Ümmü arkadaşımız sağolsun). Şehre girdiğinizde kaldırımların ince işçilik sonucunda döşenmiş mozaik taşlara sahip olduğunu fark ediyorsunuz. Oldukça estetik bir görünüme sahip. Daha sonra öğrendik ki, devlet bu işleri hapishane mahkumlarına yaptırıyormuş. Lizbon'daki Belem kulesi eskiden hapishane olarak hizmet veriyormuş. 1755 yılında tarihteki en yıkıcı depremlerden biri olan Lizbon depremi kente büyük hasar vermiş. Şehrin tam ortasında İngiltere kralı 7. Edward parkı (Lizbon'u 1907 yılındaki ziyareti anısına) ve monarşiyi simgeleyen bir aslan heykeli bulunuyor. Lizbon'un tarihi mahallesi Alfama'ya çıktığınızda ise Sao Jorge kalesini ziyaret etmeniz mümkün. Ayrıca orijinal hali sadece Portekiz'de küçük bir pastane olan "Belem pastanesi'nde" çok özel bir tarif ile yapılan Belem turtasını tatmadan Lizbon'dan ayrılmayın.