Logo

Logo

30 Temmuz 2020 Perşembe

Türkiye & Almanya'da işe alım süreçleri nasıl mı? (Part 1)

Türkiye ve Almanya bazlı deneyim ve gözlemlerim sonucu yaşam perspektifinden karşılaştırmaya dayalı içeriklere almış olduğum olumlu tepkiler sonucu bu defa da İK'cı kimliğimle iş dünyasında hemen hemen hepimizin başına gelmiş işe alım süreçlerine değinmek istiyorum. Burada biraz daha kendimce dikkat uyandıran yaklaşımlara ve daha alışılagelmişin dışında boyutlardan bahsedeceğim. Eminim ki, sizler de Türkiye ve/veya yurt dışında aday koltuğunda çeşitli deneyimler yaşamışsınızdır. Bazılarını hiç hatırlamak bile istemiyor olabilirsiniz, bazıları ise sizde "Vay beee" dedirten anlar olarak hafızanızda kalmış olabilir.

Yakın zamana öncelik vererek Türkiye'deki yaşanmışlıklara odaklanmakta ilk etapta fayda var. Malum şu anda Türkiye'deki kariyer yolculuğumda özel sektörde 4. şirketimde bulunuyorum. Dolayısıyla her biri olumlu sonuçlanan işe alım süreçlerinin bende ayrı ayrı hikayeleri ve anıları var. Bunun dışında İK profesyoneli olarak Türkiye'de 5,5 yıldır rolüm gereği yetenek kazandırma faaliyetlerinde bulunan bir kişi olarak masanın diğer tarafıyla ilgili de anlatılabilecek çok şey var tabi :)

Türkiye'de işe alım sürecinde yaşanan neler mi var? İşte Ahmet Karcicio perspektifinden deneyimler...

  • "Torpilin veya tanıdığın yoksa sen unut o işi": Sanırım şu torpil miti / efsanesine biraz takıntılı olduğum için ilk sıraya bu maddeyi koyma gereksinimini hissettim. Türkiye toprakları üzerinde yaşayan öğrenciler, yeni mezunlar, genç profesyoneller ve hatta deneyimli profesyonellerin bir kısmından bu tarz bir cümleyi duyunca artık hiç umursamamaya başladım. Açıkçası bu tutumu şahsen kolaycılık ve bahanelere sığınmak gibi algılıyorum. 
Neden mi? Kendimden yola çıkıyorum. 4 farklı şirkette işe başlamak kısmet oldu (birinin hatta pandemi döneminde sonuçlanmasını da hatırlatmakta fayda var). Bu kadar çeşitli ve her biri birbirinden değerli kuruluşta çalışma fırsatı yakaladığım için de kendimi oldukça şanslı hissediyorum. 

Nasıl mı gerçekleşti? Her defasında açılan ilanlara kariyer portalleri üzerinden yaptığım başvurular sayesinde mümkün oldu. Telefonla ilk kontak sağlandıktan sonra her seferinde oldukça meşakkatli geçen işe alım süreçleri sonunda - her şirkete özgü bir blog içeriği rahatlıkla çıkar :) - mutlu sonla noktalandı. Herhangi bir tanıdığın veya Networking sağlanan bir kişinin devreye girmesi mi? Yok artık daha neler... :)

  • Ön yazı olsun mu olmasın mı?: Almanya'da uzun yıllar yaşadıktan sonra ve burada her iş / staj başvurusu esnasında ön koşul olarak kurumlar tarafından mutlak suretle ön yazı (Cover Letter) beklentisi varken Türkiye'de bu durumun hemen hemen hiç geçerli olmadığını hızlıca fark ettim. İK profesyoneli olarak bu ön yazı durumunu her iki yönden değerlendirmek istiyorum.
Ön yazı için evet: Eğer potansiyel adayın hazırladığı ön yazı CV içerisinde yer almayan farklı ilgi çekici noktalara işaret ediyorsa ve başvurduğu pozisyona özel motivasyonel unsurlara yer veriyorsa benim oyum evet yönünde olur. Her ne kadar İK camiası doküman bazında aday incelemelerinde olabildiğince az efor sarf etmek istese de kaliteli bir ön yazı ayrıştırıcı olur.

Kaliteli bir ön yazıda neler mi olmalı?
1) İşe teknik bazda uygunluğu kanıtlayan gerçek olgular (Facts)
2) Görevler, sorumluluklar ve başarılı işleri gösteren somut bilgiler
3) Yeterlilik, bilgi ve becerilerinizi ön plana çıkaran göstergeler
4) Organizasyon isimleri ve lokasyonları ile ilgili unsurlar
5) İş dünyasında referans ve destekleyici nitelik taşıyan kişiler
6) Beklentiler, koşullar ve şartlara özgü ifadeler

Ön yazı için hayır: Eğer ön yazı formalite icabı ve özen gösterilmeden ele alınacaksa hiç yazılmamasını tercih ederim. Piyasada az da olsa dikkatimi çeken ön yazıların hemen hemen hepsi çok jenerik nitelikte ve CV'nin metin haline yansıtılmış versiyonlarından ibaret. Bu durumda naçizane ne siz kendinizi yorun, ne de İK profesyonellerinin kısıtlı zamanlarını alın. Unutmayın ki, İK camiasının şaşırtılmaya ihtiyacı var. :)

Devamı pek yakında, takipte kalırsanız sevinirim tabi...


25 Temmuz 2020 Cumartesi

Working Out Loud - Networking gücü (Part 6)

İlişki ağınız kim olduğunuzu ve ne olabileceğinizi şekillendiriyor. Uygun bir şekilde ilişki ağınızı geliştirdiğinizde bilgi, uzmanlık ve etkililik bazında size kapılar açılabilir. Sosyal varlıklar olarak kendimizi hızlıca "biz ve onlar" şeklinde tanımlıyoruz ve aidiyetimizi belirliyoruz. Bir önceki yazı içeriklerimden "The Trolley Problem" örneğinde gösterildiği üzere yakınlık / akrabalık boyutu başkalarına karşı nasıl davrandığımızı belirleyen bir unsur olarak göze çarpıyor.

Yakınlık hissiyatının zamanla işlenebilir hale gelmesi, bilgi alışverişi için daha fazla olanaklar sağlaması, işbirliği ve destek boyutlarını mümkün kılması hiç kuşkusuz önemli faktörler. Davranışsal olarak bir ilişkiyi derinleştirmek için temel unsurlar arasında cömertlik, kırılganlık, açık sözlülük, hesap verebilirlik ve samimiyet aranıyor. Bu doğrultuda Networking gerçekçi olmayan bir hissiyattan tatmin edici bir hüviyete bürünebilir.

Başarılı bir ilişki ağı size inanan ve güçlü bağları olan insan kümelerinin varlığıyla mümkün gözüküyor. Değerli bilgilerin karşılıklı paylaşılması bunu beraberinde getirir. Öte yandan sizden farklı olan ve nispeten daha zayıf bağlarınızın bulunduğu insanlar da bir o kadar kıymetli. Çünkü bu tip kişiler sizde olmayan ve size güçlü bağınızın olduğu insanların aksine daha çeşitli bilgi ve bağlantılar sağlayabilirler.

23 Temmuz 2020 Perşembe

Takımlar için metotlar (Part 6) - Acaba güne nasıl başlar?

Bugün hep beraber sanal ortama rahatlıkla adapte edebileceğimiz "Acaba güne nasıl başlar?" aktivitesini gündeme getirmek istiyorum.

Amaç: Diğer katılımcıların güne nasıl start verdiklerinin tahmin edilmesi

Akış: Her katılımcı ekranın solunda / sağında bulunan kişinin güne başlarken neler yaptıklarını tahmin etmeye çalışır. Burada birbirini tanıyan insanlar "Insider" bilgiler verebilirler. Eğer birbirini tanımayan katılımcılar denk gelirlerse, tam bir tahmin yarışına dönmesi kuvvetle muhtemel (örn. kesin evde kendisini uyandıran bir kedisi vardır, sonrasında iki fincan kahve içer gibi). Sonrasında tahminleri dinleyen diğer kişi söylenenleri ya onaylar veya düzeltir.

Akılda kalsın: Birbirleriyle daha önce hiç iletişimi olmayan katılımcıların tahmin yürütmede oldukça başarılı olduklarını doğrulayan gözlemler söz konusu. Bu tespitten özellikle öz farkındalık ve dış algı içerikli seminerlerde faydalanılabilir. Bir başka alternatif de (örn. seminerin 2. günü için) "Acaba akşamı nasıl geçti?" şeklinde olabilir.

Araç: Kendiniz :)

18 Temmuz 2020 Cumartesi

Active Sourcing tüyolarına hazır olun! (Part 2)

4) Potansiyel yeteneklerle ilk iletişimde yaratıcı olun
Dikkatinizi çeken ve radarınıza aldığınız yeteneğin twitter mecrasında aktif olup olmadığını inceleyebilirsiniz. Buradan kendisine kısa ve çekici kişisel bir mesaj gönderebilirsiniz veya bu kişinin sektörel / iş dünyasına özgü bir paylaşımına resmi olarak twitter aracılığıyla atıfta bulunabilirsiniz.

5) Potansiyel yeteneklerle iletişimde doğru zamanı seçin
Zamanlamayı göz önünde bulundurarak yeteneğin sabahın ilk saatlerinde mesajınızı okumasını sağlayabilirsiniz. Bir çok insanın uyandığı anda yatakta akıllı telefonuna gelen Notification'ları gözden geçirdiğini aklınızda bulundurmanızda fayda var. Günün ilerleyen saatlerinde rutin koşuşturma ve akışın içerisinde olası bir mesajınızın es geçilmesi veya unutulması daha olağan bir durumdur.

6) facebook aracılığıyla akıllı bir şekilde bağlantı sağlayın
Sosyal medya üzerinden yeteneği bulup kişiye özel bir mesaj iletebilirsiniz. facebook üzerinden mesajı arkadaşlık bağlantısıyla eş zamanlı olarak göndermeniz tavsiye edilir. Aksi takdirde yabancı konumda olduğunuz için mesajınız facebook Messenger filtresine takılabilir ve kişi tarafından görmezden gelinebilir.

16 Temmuz 2020 Perşembe

"The Trolley Problem" - Peki bu durumda siz ne yapardınız?

Bugün sizleri "The Trolley Problem" olarak adlandırılan rahatsız edici bir etik denemeyle baş başa bırakmak istiyorum.

Ray üzerinde kontrolden çıkmış bir tren vagonunun hızla demir yolu üzerinde bağlanmış 5 kişiye doğru ilerlediğini görüyorsunuz. Yön değişikliği yapılabilecek şaltere en yakın noktadasınız. Makası diğer tarafa yönlendirmek üzere hareket ettirdiğinizde tren vagonu yan raya doğru devam edecek. Bu rayda da başka bir kişinin bağlı olarak bulunduğunun farkına varıyorsunuz. İki seçenek arasında karar kılmanız bekleniyor;
  • Hiç müdahale etmeden tren vagonunun mevcut ana demir yolu üzerinde 5 kişiye çarpıp ölümlerine seyirci kalacaksınız. 
  • Aksiyon alıp makası hareket ettirerek tren vagonunun yan taraftaki demir yoluna yönelmesini sağlayıp bir insanın ölümüne sebep olacaksınız.
Peki ne yapacaksınız?

Yan ray üzerinde bağlı bulunan o bir kişinin bir akrabanız, sizin lise arkadaşınız veya sevdiğiniz bir spor kulübünün formasını giyen biri olduğunda ne yapmalı? Bu durumda hiç tanımadığınız, size yabancı olan diğer raydaki 5 kişiyi bağlılık hissettiğiniz o bir kişi uğruna feda eder miydiniz? 

Bir araştırma kapsamında bir otobüsün önüne kendini atan köpeğiniz ve bir insanı kurtarmak adına bir seçim yapılması istendi. Hiç beklenmedik bir şekilde araştırmada yer alan kadınların %46'sı kendi köpeklerinin canını kurtarmayı otobüsün çarpma tehlikesi olan yabancı bir turiste nazaran tercih edeceklerini belirttiler. Sizce bu sonuç şaşırtıcı mı?

14 Temmuz 2020 Salı

Takımlar için metotlar (Part 5) - Sketch your colleagues

Bugün sizlere ekip içerisinde sanal ortamda da hayata geçirebileceğiniz "Sketch your colleagues" adlı metottan bahsedeceğim. Malum, son dönemlerde Sketchnote'lar popüler olmaya başladı.

Amaç: Sanal toplantıya yaratıcı ve komik bir giriş yapılması

Akış: Sanal toplantının fasilitasyonunu yürütecek kişi öncesinde tüm katılımcıların yanında kağıt ve kalem bulundurmasını ister. Toplantının başlamasıyla beraber ikili eşleştirmeleri gerçekleştirir ve herkesin eşleştiği diğer kişiyi çizmesi için 1-2 dakikalık süre verir. Zamanın tamamlanmasıyla birlikte tüm katılımcılar eserlerini yukarıya kaldırır. Bu egzersizin sonucunda bol kahkaha ve şimdiye kadar bilinmeyen / fark edilmeyen yeteneklerin ortaya çıkacağının garantisi verilir. :)

Akılda kalsın: Bir de katılımcıların çizimlerinin altına ilgili kişinin ismini yazdıkları ve aynı anda tüm görselleri kameraya tuttukları takdirde akılda kalıcı bir "Screenshot" ile karşılaşılacağı kesin.

Araçlar: Sadece kağıt ve kalem

12 Temmuz 2020 Pazar

Active Sourcing tüyolarına hazır olun! (Part 1)

Bugün itibariyle yeni bir yazı serisinin startını veriyorum. İşveren markası faaliyetlerinin yön verdiği yetenek kazandırma süreçlerinde "Active Sourcing" tüyolarıyla sizlerle birlikte olacağım.

1) Pasif konumdaki adaylara yönelik devasa potansiyeli değerlendirin
Şunu ilk baştan belirtmekte fayda var; nitelikli yetenekler / profesyoneller iş arayışında veya boşta değillerdir. Aktif olarak çalışmaktadırlar ve boş zamanlarını iş arama portallerini kurcalayarak geçirmediklerinden emin olabilirsiniz. Tam tersine bu tip kişilerin kendilerinin aranıp bulunmasına yönelik açık olduklarını belirtmekte fayda var.

2) İlk iletişimin kurulması için doğru kanalı tercih edin
Destek fonksiyonlar veya Satış profiline yönelik uzmanlarla LinkedIn veya XING platformları üzerinden haberleşmek mümkün olsa da teknik ağırlıklı Background'a sahip insanların bu kitle içerisinde kaçırılması söz konusu. Bu tür teknik geçmişi olan kişilere ilgi duydukları ve etkileşim halinde oldukları medya aracılığıyla iletişim kurmak sizi şirket olarak ön plana çıkaracak ve sempati puanı kazandıracaktır.

3) Nitelikli bir yetenekle ilk iletişimi sağlamak liderin işidir
İş dünyasındaki profesyoneller hemen hemen her gün / hafta LinkedIn veya XING üzerinden Headhunter, danışmanlık firmaları ve kurumların İK uzmanlarından iş fırsatlarıyla ilgili haber alıyorlar. Bu noktada şirketin kurucusu, sahibi veya genel müdürün bizzat kişisel olarak potansiyel yeteneklerle temasa geçmesi mutlaka daha pozitif bir algı yaratacaktır.

11 Temmuz 2020 Cumartesi

Working Out Loud - Hedefe yönelik keşif nasıl oluyor? (Part 5)

Sizin ilginizi ve merakınızı ne tetikliyor, bunun farkında mısınız? Hayatta en fazla neyi öğrenmek için can atıyorsunuz? Yerinizde olsam hızlıca 1 dakika içerisinde aklınıza gelen konuları yazar ve bir liste oluştururdum. Hedefe yönelik keşif yolculuğunuzda bu sayede bir defa temel atmış ve hedef belirleme aşamasında ilham alabileceğiniz bir kaynak oluşturmuş olursunuz.

Hali hazırda LinkedIn platformunda bir hesabınız yoksa, şimdi profilinizi oluşturmanın tam da sırası. İlk etapta profesyonel nitelikte sizi temsil eden bir fotoyla başlangıç yapıp diğer detayları ve kısımları sonra da tamamlayabilirsiniz. 
Eğer burada aktif bir hesap sahibiyseniz, kendinize bir kaç dakika zaman ayırıp kimleri takip ettiğinizi ve bağlantı kurduğunuzu incelemenizde fayda var. Sizce bu bağlantılarınız anlamlı mı? Buradaki insanlar sizi keşif ve öğrenme boyutunda destekliyorlar mı?
Şayet LinkedIn bana göre değil diyorsanız, bir hesap oluşturmayı bir deneme / test mantığında ele almayı düşünebilirsiniz. Bunu bir zorunluluk perspektifinden algılamamanız gerekir. Hiç paylaşım yapmazsanız dahi, burada bir profilinizin varlığı size öğrenim ve etkileşim anlamında geniş kapılar açacak. Daha önce hiç olmadığı kadar insana erişebilir olmanın hedefe yönelik keşif serüveninizde oldukça faydalı bir sermaye olduğunu hiç düşündünüz mü? Şimdiden yolunuz açık olsun... :)

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Takımlar için metotlar (Part 4) - Gizli arkadaş

Dijital platformlar aracılığıyla evden / uzaktan çalışmanın yaygın olduğu şu dönemde deneyebileceğiniz "Gizli arkadaş" adlı metodu sizlere bugün tanıtacağım.

Amaç: Çalıştay esnasında katılımcıların bilinmeyen arkadaşlıklara yönlendirilmesi

Akış: Çalıştayın başlangıç aşamasında fasilitasyonu üstlenen kişi tüm katılımcılara isimlerin yer aldığı kuraları çektirir. Bu andan itibaren ilgili katılımcı ismini çektiği kişiyi tüm çalıştay boyunca gizli bir şekilde destekler. Nasıl mı peki? Kişiyi gerçek manada dinleyerek, geri bildirim vererek ve aynı görüşte olmasa dahi sunduğu argümanları anlamaya çalışarak. Çalıştay sonunda her bir katılımcıdan gizli destekçisinin kim olduğunu tahmin etmesini isteyebilirsiniz.

Akılda kalsın: Bu metodu özellikle çatışma ve iletişim bazlı hedeflenilen çalıştaylarda uygulayabilirsiniz.

Araç: Katılımcı isimlerinin yer aldığı kuralar

6 Temmuz 2020 Pazartesi

Almanya mı? Türkiye mi? Sizce (Part 2)

Bir önceki yazım biraz uzayınca Almanya'da yaşamanın kendi perspektifimden artılarını bugüne bıraktım. Mercedes-Benz Türk bünyesinde çalıştığım dönemlerde, özellikle 2015 ve 2016 yıllarında, Almanya'da yaşayan ve iş fırsatını değerlendirmek üzere Aksaray'ın yolunu tutan bir çok insana dokunduğumu söyleyebilirim. Bu arkadaşların sadece kariyerlerinde değil, aynı zamanda hayatlarında da önemli bir değişikliği tetikleyen bir pozisyonda olmak hakikaten tatmin edici bir durumdu.

Almanya'da yaşamanın olumlu yanları neler mi? İşte Ahmet Karcicio perspektifinden deneyimler...

  • İnsana verilen değer: Burada şunu gönül rahatlığıyla belirtebilirim ki, sosyal devlet anlayışının getirdiği yapılandırılmış sistem Almanya'da yaşayan ve en güç durumda bulunan kişiyi bile hayatta tutmayı başarıyor. Bu doğrultuda devlete duyulan güven ve inanç oldukça yüksek seviyede. 
  • İnsanlar arası anlayış: Benim dikkatimi çeken bir başka unsur da Almanya'da çok çeşitliliği de barındıran bir insan topluluğunun yaşamasına rağmen - zaman zaman ırkçılık medya tarafından abartılı bir şekilde gündeme gelse de - insanların birbirlerine gösterdikleri tolerans ve yaşam alanlarına duydukları karşılıklı saygı ve hoşgörü.
  • İnsanların yaşam tarzları: Almanya Şansölyesi ve dünyanın en önemli siyasi figürlerinden biri olan Angela Merkel'in çok sıradan bir apartman dairesinde yaşadığını ve zaman zaman Başbakanlık binasına bisikletle gittiğini biliyor muydunuz? Merkel'in mütevazı ve gösterişsiz yaşam stili ülkenin bir çok kesimini aslında temsil ediyor. Almanya'da nasıl göründüğünüzden ziyade neler yapabildiğinize değer veriliyor.
  • Düzenli trafik: Dünya üzerinde sanırım Almanya'da yaşayan vatandaşlar gibi trafik kurallarına riayet oldukça azdır. Burada araç kullanan insanların yayalara gösterdikleri genel yaklaşım örnek alınacak boyutta. En basitinden kendi adıma değinmem gerekirse, yaya olarak Almanya'da kırmızı ışıkta beklerken Türkiye'de sanırım toplum psikolojisine uyarak ben de bir an önce karşıya geçmek için fırsat kollayan birine dönüşüyorum. :)
  • Sanayinin ülkeye yayılımı: Vatandaşa istihdam imkanı sağlayan özel sektör kuruluşlarının belli bir bölgede konumlandırılmış olmasından ziyade ülke içerisinde geniş çaplı bir coğrafi yayılım söz konusu. Nasıl büyük şehir veya metropol olarak lanse edilen noktalarda fabrika yatırımları varsa, aynı şekilde kırsal kesimde de benzer sanayi kuruluşlarını görmek mümkün. Almanların tipik bir planlama dahisi oldukları burada bir defa daha ortaya çıkıyor. Sonuç mu? Ülkenin her bölgesi yaşamaya değer kılınıyor ve kişi başına düşen yaşam alanı bu sayede genişliyor.
  • Çalışan hakları: Gelişmiş bir ülkenin getirmiş olduğu ciddi çalışan hakları mevcut. Yılda min. 24 iş günü izin imkanından tutun da haftada 35-40 saat arası mesaiye kadar düzenlemeler sadece bazıları. Fazla mesai mi? Almanlar genel anlamda zamanında başlayıp zamanında bitirmeye meyilli olduklarından dolayı bu kavramın pek fazla geçerliliği yok. :)
  • Fevkalade ulaşım ağı: Almanya'da eşine az rastlanır bir raylı sistem ağı bulunuyor. Reklam yapmak gibi olmasın, ama "Deutsche Bahn" olmak kolay değil tabi. :) Size de tren yolculuğunun keyfini çıkarmak düşüyor. Eğer kendi aracınızla uzun bir yola çıkmak isterseniz, otoyol bağlantılarının kusursuza yakın olması hakikaten müthiş bir altyapı planlamacılığının eseri olarak göze çarpıyor.
  • "Made in Germany": Almanya'da bir ürünün üretildiğini gösteren bir ticari markadan bahsediyorum. Esasında Alman mühendisliğine ve teknolojisine gönül verenler için bir nevi değişmez bir slogan. Bu ibareyi taşıyan her hangi bir eşyayı gördüğünüzde hiç tereddüt etmeden alabilirsiniz. :)

2 Temmuz 2020 Perşembe

Almanya mı? Türkiye mi? Sizce? (Part 1)

Bugünlük sürdürdüğüm yazı serilerine kısa bir mola verip farklı bir başlıkla sizlerle birlikteyim. Ara ara bu tür sürpriz içeriklerle zenginlik ve çeşitlilik katmayı amaçlıyorum. Bu yazımın konusu esasında geçen hafta Cuma akşamı ETİ İK ekibinin gerçekleştirmiş olduğu "Virtual Happy Hour" etkinliği ve Pazartesi akşam İK Grup Başkanımız ile sanal oryantasyon söyleşisinde aklıma geldi. Her iki buluşmada da Ekim 2014'e kadar yaşamış olduğum Almanya ve o günden bu yana bulunduğum Türkiye arasında dikkatimi çeken ve deneyimlediğim farklılıklar üzerine sorularla karşılaştım. Tabi, günümüz koşullarında Türkiye'de yaşayan ve imkanları el verdiği ölçüde Avrupa Birliği'nin refah seviyesi olarak lokomotifi lanse edilen Almanya'ya yerleşen / yerleşme hedefi olan kişiler sürekli gündeme gelirken benim hangi motivasyonla Türkiye'de yaşadığımı merak eden ve şaşıran çevremdeki insanların sayısı da pek az sayılmaz. 

Kanaatimce bir ülkenin saygın ve prestijli olması, temel insan haklarına olan saygınlığı, gelir düzeyindeki yüksekliği, gelir dağılımındaki adaleti, eğitimli nüfusu, bilimde ve teknolojide ileri olması, bağımsız bir medyasının olması, sanata ve kültüre verdiği önem, insanların düşüncelerini ve fikirlerini kısıtlamayan bir ülke olması, düzgün bir adalet sistemine sahip olması gibi bir sürü kriterlere bağlıdır. Eminim ki, rasyonel olarak bahsettiğim kriterleri Almanya ve Türkiye özelinde karşılaştırdığımızda hangi ülkenin daha ağır bastığını cevaplandırmak çok da zor olmayacaktır. Demek ki hayatta bazı kararlar içgüdüsel de alınabiliyormuş. :) 

Türkiye'de yaşamanın olumlu yanları neler mi? İşte Ahmet Karcicio perspektifinden deneyimler...
  • Hizmet odaklı anlayış: Gelişmiş dijital ve mobil bankacılık, dijital uygulamalar üzerinden eve yemek siparişi (örn. Yemeksepeti), kargo hizmetindeki hız, temizlik / ütü / tesisat hizmetlerinin uygunluğu, marketlerin ve alışveriş merkezlerinin uzun saatler ve hafta sonları da açık olması
  • Yalın bürokrasi: Apartmandaki posta kutusuna faturalar haricinde hiç evrak, mektup ve reklam broşürlerinin gelmemesi o kadar rahatlatıcı ki. Devlet dairelerinde nispeten işlemlerin hızlı sonuçlandığını da belirtmem gerekir. Zaman zaman milletimizin pratik iş yapma biçiminin avantajlarını görmek mümkün. :)
  • İklim koşulları: Avrupa ve Asya kıtalarını birleştiren bir ülke olarak yıl boyu güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Hafta sonları güzel havalarda iş stresinden uzaklaşıp tatil cenneti olan Akdeniz ve Ege sahillerine kaçamak yapmaya ya ne demeli?
  • Yurtiçi geziler: Ülkenin her bir bölgesi ayrı bir kültürel zenginliğe sahip. Buram buram tarih kokan bir ülkenin içinde yaşıyoruz. Sadece iç turizm için bile bolca vakit ayırıp karış karış Trakya'dan Güneydoğu Anadolu'ya kadar Türkiye'yi hunharca dolaşabilirsiniz. :)
  • Yemek kültürü: Türk Mutfağı'nı tek geçerim. Bu kadar çeşitlilik ve lezzet dolu sofraları bırakmak o kadar da kolay değil haliyle.
  • Sosyal etkinlikler: Türkiye'ye yerleştiğimden bu yana beni en çok motive eden unsurlardan biri de iş dışında hafta içi ve hafta sonu fark etmeksizin dikkatimi çeken konserler, tiyatro oyunları, sinema filmleri, stand-up komedi şovlar, futbol / basketbol / voleybol maçlarını yerinde takip ederek hayatımı dengeleme şansına sahip olmamdır. Sadece bu sosyal etkinliklere özgü bir blog oluştursam yeridir. :)
  • Servis ve yemek hizmeti: Bir çok çalışan insan için sıradan bir hizmet gibi gelebilir, hatta aramızdaki bir çok kişi bu maddeyi işverenin yükümlü olduğu bir zorunluluk gibi adlandırabilir. Ben açıkçası her iş günü (tabi pandemi dönemindeki Home Office günleri sayılmaz!) şirkete nasıl ulaşacağım ve öğlen karnımı nasıl doyuracağım diye düşünmediğim için çok mutluyum.
  • İş yerinde sosyalleşme: 5,5 yılı aşkın Türkiye'de çalıştığım zaman diliminde iş yeri ortamında rahatlıkla şunun farkına varmak mümkün. Burada iş yeri aynı zamanda sosyalleşme alanı olarak da kabul ediliyor ve şirkette kurmuş olduğunuz arkadaşlığı / dostluğu özel hayatınızda da sürdürebiliyorsunuz. Neticede hayatta insan biriktirmek o kadar kıymetli ki.