Turumuzun 4. gününde İspanya'ya veda edip Portekiz'e doğru hareket ettik. Benim de fazlasıyla merak ettiğim Portekiz rotamızın açılışını UNESCO dünya mirası kalıcı listesinde yer alan Evora ile yaptık. Evora latince ham yapmak anlamına geliyor. Burası eski Roma İmparatorluğu'nda Lucitania bölgesine bağlıymış ve halen günümüzde Roma'lılardan kalan tapınakları görmek mümkün. Başkent Lizbon'un doğusunda yer alan Evora 12. yüzyıla kadar müslümanların hakimiyeti sonrasında katoliklerin eline geçmiş. Müslümanlara yönelik engizisyon (Katolik kilisesine bağlı bir mahkeme sistemi) açlığı getirmiş ve gemilerle kentten uzaklaştırılmışlar. Evora'da Giraldo meydanı, Nossa Senhora kilisesi, katedrali, su kemerleri, Kemik şapeli görülecek yerler arasındadır.
Bir sonraki durağımız rehberimizin ifadesine göre Portekiz'de "şarkı söyleyen kent" olarak da bilinen Lizbon oldu. Rivayete göre Lizbon'daki insanlar eğlence hayatlarına fazlasıyla düşkünlermiş. Biz de bunu deneyimlemek için ertesi akşam bir mekanda fado müzik performansını deneyimlemek için arkadaşlarla gitmeye karar verdik (grubun öncülüğünü yapan Ümmü arkadaşımız sağolsun). Şehre girdiğinizde kaldırımların ince işçilik sonucunda döşenmiş mozaik taşlara sahip olduğunu fark ediyorsunuz. Oldukça estetik bir görünüme sahip. Daha sonra öğrendik ki, devlet bu işleri hapishane mahkumlarına yaptırıyormuş. Lizbon'daki Belem kulesi eskiden hapishane olarak hizmet veriyormuş. 1755 yılında tarihteki en yıkıcı depremlerden biri olan Lizbon depremi kente büyük hasar vermiş. Şehrin tam ortasında İngiltere kralı 7. Edward parkı (Lizbon'u 1907 yılındaki ziyareti anısına) ve monarşiyi simgeleyen bir aslan heykeli bulunuyor. Lizbon'un tarihi mahallesi Alfama'ya çıktığınızda ise Sao Jorge kalesini ziyaret etmeniz mümkün. Ayrıca orijinal hali sadece Portekiz'de küçük bir pastane olan "Belem pastanesi'nde" çok özel bir tarif ile yapılan Belem turtasını tatmadan Lizbon'dan ayrılmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder