Modern çağın en sessiz kahramanlarını tanıyalım:
Hayatta kalmayı bir sanat haline getirenler.
Ama bunu öyle bağırarak, “hustle culture” mottolarıyla değil;
sessizce, derinden, kimse fark etmeden yapanlar…
İşte karşınızda: Quiet surviving.
🎭 “Ayakta kalmak” ama “yaşamamak”
Quiet surviving; aslında yaşamın içinde görünür ama ruhen görünmez olma hali.
İşini yapıyorsun, toplantılara katılıyorsun, arkadaşlarla kahveye gidiyorsun…
Ama içten içe yalnızca var olma modundasın.
Ne tam “tükenmiş”sin, ne de “umutlu” - sadece idare ediyorsun.
Bir nevi “yaşamın sessiz modu.”
Ses yok, renk az, enerji düşük. Ama sistem hala çalışıyor.
🧩 Nasıl ortaya çıktı bu kavram?
Pandemi sonrası dünyada özellikle “quiet quitting” (sessiz istifa) trendinden sonra
bir başka sessizlik türü daha yükseldi:
Hayatta kalmaya odaklanıp yaşamı erteleyen insanlar.
Yani “işten ayrılmıyorum ama artık eskisi gibi tutkulu da değilim”,
“ilişkimi bitirmiyorum ama bağım da kalmadı”,
“kendime bakıyorum ama ruhum hala yorgun.”
Quiet surviving bu gri alanın adı oldu.
💡 Modern çağın mottosu: “Sadece günü çıkarayım”
🌱 Peki çözüm ne?
Quiet surviving’den çıkış yüksek motivasyonla değil, küçük farkındalıklarla olur:
-
“Gerçekten ne istiyorum?” sorusunu dürüstçe sormak
-
“Yeterince iyi” olmanın da bir başarı olduğunu fark etmek
-
Ve en önemlisi: sessiz kalmanın ardındaki duygusal yorgunluğu görmek.
Çünkü bazen en büyük hayatta kalma becerisi kendini yeniden tanımlayabilme cesaretidir.
🔔 Son söz:
Quiet surviving bize şunu hatırlatıyor:
Yaşamak ve hayatta kalmak aynı şey değildir.
Ama bazen o farkı fark etmek bile yeni bir başlangıçtır. 🌿
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder