Türkiye ve Almanya bazlı deneyim ve gözlemlerim sonucu yaşam perspektifinden karşılaştırmaya dayalı içeriklere almış olduğum olumlu tepkiler sonucu bu defa da İK'cı kimliğimle iş dünyasında hemen hemen hepimizin başına gelmiş işe alım süreçlerine değinmek istiyorum. Burada biraz daha kendimce dikkat uyandıran yaklaşımlara ve daha alışılagelmişin dışında boyutlardan bahsedeceğim. Eminim ki, sizler de Türkiye ve/veya yurt dışında aday koltuğunda çeşitli deneyimler yaşamışsınızdır. Bazılarını hiç hatırlamak bile istemiyor olabilirsiniz, bazıları ise sizde "Vay beee" dedirten anlar olarak hafızanızda kalmış olabilir.
Yakın zamana öncelik vererek Türkiye'deki yaşanmışlıklara odaklanmakta ilk etapta fayda var. Malum şu anda Türkiye'deki kariyer yolculuğumda özel sektörde 4. şirketimde bulunuyorum. Dolayısıyla her biri olumlu sonuçlanan işe alım süreçlerinin bende ayrı ayrı hikayeleri ve anıları var. Bunun dışında İK profesyoneli olarak Türkiye'de 5,5 yıldır rolüm gereği yetenek kazandırma faaliyetlerinde bulunan bir kişi olarak masanın diğer tarafıyla ilgili de anlatılabilecek çok şey var tabi :)
Türkiye'de işe alım sürecinde yaşanan neler mi var? İşte Ahmet Karcicio perspektifinden deneyimler...
- "Torpilin veya tanıdığın yoksa sen unut o işi": Sanırım şu torpil miti / efsanesine biraz takıntılı olduğum için ilk sıraya bu maddeyi koyma gereksinimini hissettim. Türkiye toprakları üzerinde yaşayan öğrenciler, yeni mezunlar, genç profesyoneller ve hatta deneyimli profesyonellerin bir kısmından bu tarz bir cümleyi duyunca artık hiç umursamamaya başladım. Açıkçası bu tutumu şahsen kolaycılık ve bahanelere sığınmak gibi algılıyorum.
Neden mi? Kendimden yola çıkıyorum. 4 farklı şirkette işe başlamak kısmet oldu (birinin hatta pandemi döneminde sonuçlanmasını da hatırlatmakta fayda var). Bu kadar çeşitli ve her biri birbirinden değerli kuruluşta çalışma fırsatı yakaladığım için de kendimi oldukça şanslı hissediyorum.
Nasıl mı gerçekleşti? Her defasında açılan ilanlara kariyer portalleri üzerinden yaptığım başvurular sayesinde mümkün oldu. Telefonla ilk kontak sağlandıktan sonra her seferinde oldukça meşakkatli geçen işe alım süreçleri sonunda - her şirkete özgü bir blog içeriği rahatlıkla çıkar :) - mutlu sonla noktalandı. Herhangi bir tanıdığın veya Networking sağlanan bir kişinin devreye girmesi mi? Yok artık daha neler... :)
- Ön yazı olsun mu olmasın mı?: Almanya'da uzun yıllar yaşadıktan sonra ve burada her iş / staj başvurusu esnasında ön koşul olarak kurumlar tarafından mutlak suretle ön yazı (Cover Letter) beklentisi varken Türkiye'de bu durumun hemen hemen hiç geçerli olmadığını hızlıca fark ettim. İK profesyoneli olarak bu ön yazı durumunu her iki yönden değerlendirmek istiyorum.
Kaliteli bir ön yazıda neler mi olmalı?
1) İşe teknik bazda uygunluğu kanıtlayan gerçek olgular (Facts)
2) Görevler, sorumluluklar ve başarılı işleri gösteren somut bilgiler
3) Yeterlilik, bilgi ve becerilerinizi ön plana çıkaran göstergeler
4) Organizasyon isimleri ve lokasyonları ile ilgili unsurlar
5) İş dünyasında referans ve destekleyici nitelik taşıyan kişiler
6) Beklentiler, koşullar ve şartlara özgü ifadeler
Ön yazı için hayır: Eğer ön yazı formalite icabı ve özen gösterilmeden ele alınacaksa hiç yazılmamasını tercih ederim. Piyasada az da olsa dikkatimi çeken ön yazıların hemen hemen hepsi çok jenerik nitelikte ve CV'nin metin haline yansıtılmış versiyonlarından ibaret. Bu durumda naçizane ne siz kendinizi yorun, ne de İK profesyonellerinin kısıtlı zamanlarını alın. Unutmayın ki, İK camiasının şaşırtılmaya ihtiyacı var. :)
Devamı pek yakında, takipte kalırsanız sevinirim tabi...
Biz de devamını merakla bekliyoruz Ahmet Bey, özellikle yurt dışı alım konusunda arkadaşlarım fazlaca meraklı :)
YanıtlaSilTakipte kalmaya devam Faruk. :)
YanıtlaSil