Logo

Logo

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Türkiye & Almanya'da işe alım süreçleri nasıl mı? (Part 4)

Bir önceki yazımda Almanya'daki işe alım süreçleriyle ilgili akılda kalan anılarımı belirtmeye başlamıştım. Bugün de 3 kayda değer unsura değinip bu yazı serimizi sonlandıracağım.

  • Referans kontrolü: Almanya'da "Reference Check" noktasında ülkemize kıyasla belirgin bir fark var. Olumlu anlamda karar kılınan bir adayın Türkiye'de çoğunlukla min. 2 mesleki / profesyonel ortamda adayı değerlendirebilecek kişiyle ilgili telefon kanalıyla görüş ve yorumlar alınıyor. Bunun için de genellikle bir referans kontrol formu aracılığıyla yaklaşık 10-15 dakikalık bir telefon görüşmesi yapılıyor ve rapor haline getiriliyor. Hem İK profesyoneli bu kapsamda klişe sorularını yönlendirmek ve not tutmak durumunda kalıyor (bir çok defa bu adımın stajyerlere yaptırıldığını da biliyorum!), hem de referans veren kişi bu durum için gönüllü olarak zaman ayırıyor. Bunun yerine acaba Almanya'da olduğu gibi çalışanlara şirketlerinden ayrıldıklarında bir referans mektubu düzenlense ve tebliğ edilse nasıl olurdu (örn. çalışma belgesi gibi)? Bu referans mektubu ("Qualifiziertes Arbeitszeugnis") şirketler için yasal bir yükümlülük oluşturuyor, çalışanın bu dokümanı talep etmesi en doğal hakkı. Dolayısıyla bu referans mektubunu CV'sine ek olarak resmi başvurusu esnasında kullanabiliyor. Bu referans mektubu peki neler içeriyor?
--> Kişiye yönelik temel bilgiler
--> İş sözleşmesinin başlangıç ve bitiş tarihleri
--> Şirketle ilgili temel bilgiler
--> Şirketteki görev ve sorumluklar
--> Performans ve davranışsal değerlendirmeler
--> İşten ayrılma gerekçesi
--> Teşekkür ve geleceğe yönelik temenniler
  • Geri dönüşler: Almanya'da başvuruda bulunmuş olduğum hemen hemen her pozisyon için olumsuz da olsa yazılı yolla (çok istisna durumlarda telefonla bile aranarak) bilgilendirildiğimi belirtmek isterim. İK profesyonellerinin hem işlerine hem de ilgi gösteren adaylara yönelik saygısı bu olsa gerek. Bu konuda Almanya'daki şirketleri (aile, orta ölçekli, kurumsal fark etmeksizin) takdir etmek isterim. Ne yazık ki benzer yaklaşımı Türkiye'de görmek mümkün değil. Çevremde onlarca arkadaş tarafından şirketlerin yapılan başvurulara duyarsız kaldıklarını ve mülakat yapılan durumlarda bile olumsuz geri bildirim zahmetinde bulunmadıklarını duyuyorum. Türkiye'deki bir çok meslektaşımın bu davranışını anlamakta açıkçası güçlük çekiyorum. Nerede o dillerden düşmeyen işveren iletişimi ve pozitif aday deneyimi? Masanın diğer tarafında kendileri olduklarında ne hissederler acaba?
  • Headhunting firmaları: Türkiye'de sadece 1-2 seçme ve yerleştirme hizmeti sunan danışmanlık firmasıyla kontağım oldu. Almanya'da daha sık bu tür Headhunting firmalarının süreçlerini deneyimledim. Aday perspektifinden bakıldığında ilk etapta karşında muhatap alacağın şirket yetkilisini bulamamak bende her daim garip bir hissiyat uyandırmıştır. Potansiyel işverenin süreci başından itibaren sahiplenmesi kesinlikle benim tercihim olur. Danışmanlık firmalarındaki yaklaşımı tecrübelerim doğrultusunda hem yüzeysel hem de pek samimi bulmuyorum. İletişim anlamında asıl işverenle kopukluklar yaşandığı da oluyor. Adaya daha ayrıntılı bilgi verilmesi konusunda yetersizliklerle de karşılaştım. Bir de sizin mülakat performansınız sayesinde şirkette görev almaya başladığınızda havadan kazanç elde ediyorlar. Hızımı aldım, zincirleme devam etmeden burada en iyisi bir son nokta koymak lazım. :)

2 yorum:

  1. Ahmet Bey yazılarınızı sabırsızlıkla bekledim ve bir solukta okudum. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. =)

    YanıtlaSil