Kahvenin o acı tadı, zeytinin tuzu, matcha’nın yosunumsu aroması, hatta bazı fikirlerin “fazla radikal” gelişi - hepsi birer “acquired taste”, yani “zamanla öğrenilen zevk” olabilir.
🍷 Peki “acquired taste” nedir?
Örneğin:
-
İlk jazz konserinde “bu ne karmaşa” deyip yıllar sonra Miles Davis dinlemeden çalışamamak…
-
Veya ilk meditasyon denemesinde sıkılıp sonra sabah kahvesinden önce sessizlik arar hale gelmek...Hepsi birer “acquired taste” hikayesi aslında. 🎧🧘♀️
🌍 İş dünyasında “acquired taste”
Profesyonel hayatta da sık sık karşımıza çıkar bu kavram:
-
Yeni bir yöneticinin tarzına alışmak
-
Yapay zekayla çalışmayı öğrenmek
-
Farklı bir kültürden gelen ekiple birlikte üretmek
-
“Konfor alanı dışına çıkmak” zorunda kalmak
İlk başta direnç gösteririz. Çünkü alışkanlıklarımız konforludur.
Ama sonra bir gün fark ederiz ki:
“Zorlanmasaydım asla bu kadar büyümezdim.” 🚀
Yani iş hayatında da “acquired taste” sadece damağa değil zihne ve kalbe yerleşen bir beceri: değişimi kabullenmek, yeniyi öğrenmek, farklıyı sevmeyi öğrenmek.
💬 Peki sizin “acquired taste” hikayeniz ne?
Bir zamanlar “asla yapmam” dediğiniz ama bugün çok sevdiğiniz bir şey var mı?
Belki bir yiyecek, belki bir müzik türü, belki de bir fikir...
👇 Yorumlarda paylaşın, kim bilir - başkasının yeni “acquired taste” yolculuğuna siz ilham olursunuz.
Bonus düşünce:
“Bazı şeyler ilk yudumda değil, sabırla sevilir.” ☕💫

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder